Türk Siyaset uzmanı, Uluslararası İlişkiler Profesörü Hüsamettin İnaç, İRDS Merkezi (BMDAM) ile yaptığı bir röportajda konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

Özellikle Türkmenistan’daki görüşme oldukça önem arz etmektedir. Görüşmenin en kritik başlığı ise kanaatimce Putin ile Erdoğan arasında gerçekleşen kapalı görüşmeydi. Bu görüşmede üç temel konunun ele alındığını düşünüyorum.
Birinci konu Suriye meselesidir. Türkiye’nin yakın dönemde bir askerî operasyon ihtimali üzerinde durduğu bilinmektedir. Bunun temel sebebi, 10 Mart mutabakatının fiilen sonuna gelinmiş olmasıdır. Yıl sonuna kadar Türkiye’nin, PKK ile bağlantılı olarak değerlendirdiği SDG ve PYD yapılanmasının Suriye devlet yapısına entegre edilmemesi hâlinde bir operasyon gerçekleştirmesi muhtemeldir. Bu konuda Rusya’nın bilgilendirildiği anlaşılmaktadır.
Aynı zamanda ABD ile ilişkiler, İsrail’in Rusya üzerindeki etkisi ve İsrail’in sınırlandırılması meselesinin de gündeme geldiğini düşünüyorum.
İkinci konu Ukrayna–Rusya savaşıdır. Özellikle Karadeniz’in güvenliği başlığının ele alınmış olması kuvvetle muhtemeldir. Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgelerinde daha önce bazı gemilerin hedef alınması bu konunun önemini artırmıştır. Türkiye, Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Karadeniz’e savaş gemilerinin girişini engelleyerek NATO ve özellikle ABD’nin bölgeye doğrudan müdahil olmasının önüne geçmiştir. Bu tutum, savaşın genişlemesini engellemiş ve Rusya açısından da stratejik bir avantaj sağlamıştır.
Üçüncü konu ise Trump’ın Ukrayna–Rusya arasında önerdiği barış planı olabilir. Bu noktada taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Ukrayna’yı destekleyen Avrupa ülkeleri, Rusya’nın mutlak kazanç elde edeceği ve fiilî bir teslimiyet anlamına gelebilecek bir anlaşmaya sıcak bakmamaktadır. Toprak takası meselesi de önemli bir ihtilaf alanıdır. Trump’ın Putin ile daha uyumlu bir çizgide hareket ettiği yönünde güçlü bir algı mevcuttur.
Bu bağlamda Türkiye’nin devreye girerek, hem Avrupa ve Ukrayna’nın haklarını koruyacak hem de Rusya’nın çıkarlarını gözeten dengeli bir plan üzerinde çalıştığını düşünüyorum. Böyle bir anlaşmanın imza adresinin Türkiye olması ve Ankara’nın arabulucu rolünün yeniden gündeme gelmesi mümkündür.
Nitekim Türkiye, savaşın başlamasından yaklaşık bir buçuk ay sonra tarafları İstanbul’da bir araya getirmiş ve ateşkese çok yaklaşılmıştır. Ancak dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın müdahalesiyle bu süreç sekteye uğramıştır. Avrupa ve İngiltere’nin baskısı nedeniyle Zelenskiy yönetimi anlaşmadan geri adım atmıştır.
Türkiye’nin hâlen “aktif tarafsızlık” politikasını sürdüren ve hem Ukrayna hem de Rusya ile doğrudan temas kurabilen nadir ülkelerden biri olduğu açıktır. Eğer kalıcı bir barış sağlanacaksa, bunun adresinin Türkiye olması gerektiği kanaatindeyim. Türkiye’nin son dört yıl içinde savaşın yayılmasını önleme noktasında ciddi bir katkısı olmuştur ve bu emeğin heba edilmemesi gerekmektedir.
Ayrıca Rusya–ABD ilişkileri bağlamında Türkiye’nin üstleneceği yeni rollerin de bu görüşmelerde ele alındığını düşünüyorum. ABD’nin küresel gücünün görece zayıfladığı, Avrupa’nın etkisinin azaldığı ve güvenlik mimarisinin yeniden şekillendiği bir dönemde, Türkiye’nin güvenlik ve savunma politikalarında daha merkezi bir rol üstleneceği açıktır. Bu başlığın da Rusya ile müzakere edilen konular arasında yer alması muhtemeldir.
Hüsamettin İnaç
Turan Əlizadə




