Beynəlxalq Münasibətlər və Diplomatiya Araşdırmaları Mərkəzi
IRDS CENTERIRDS CENTERIRDS CENTER
+994 (50) 891 61 70
info@irds-center.com
Xətai ray, Mirzə Davud küç, 31
IRDS CENTERIRDS CENTERIRDS CENTER

Trump’ın Barış Politikası Üzerine Değerlendirme

Türk Siyaset Uzmanı, Uluslararası İlişkiler Profesörü Hüsamettin İnaç, İRDS Merkezi’ne (BMDAM) konuyla ilgili verdiği röportajda şunları söyledi:

Trump, sekiz ayda sekiz farklı barışı sağladığını iddia ediyor; ancak bu iddialar ne gerçekçi ne de sahada karşılığı olan gelişmelerdir. Çünkü Trump’ın izlediği siyaset, zayıf taraflara maksimalist talepler dayatarak onları baskı altına almak ve bu yolla geçici bir uzlaşı görüntüsü oluşturmaktır. Ancak bu süreçlerde sorunun özüne yönelik bir çözüm üretilmemekte, yalnızca yüzeysel bir “barış” görüntüsü sağlanmaktadır.

 

Ayrıca Trump’ın öne sürdüğü bu barış girişimlerinin çoğu aslında onun döneminde oluşturulmuş değildir. Örneğin, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış süreci Mart 2025’te tamamlanmış, taslak hazırlanmış ve yalnızca oylamayı bekleyen bir durumdaydı. Anayasa değişiklikleri gerektirdiği için de Haziran 2026’daki seçimlerin ardından referanduma gidilmesi planlanıyordu. Ancak Trump, bunu kendi siyasi amaçları doğrultusunda, sanki süreci kendisi başlatmış gibi göstermiştir.

 

Benzer bir durum Hindistan ile Pakistan arasındaki ilişkilerde de görülmüştür. Trump, Hindistan’ı gümrük vergileriyle icbar etmek, yani zorlamak suretiyle tarafları baskı altına almış ve bu şekilde bir barış görüntüsü oluşturmuştur. Fakat Kosova–Sırbistan arasında hâlâ kalıcı bir barış sağlanmış değildir. Bölgedeki gerginlik hâlen üst düzeydedir ve Rusya, dilediği anda çatışmaları yeniden başlatabilecek bir kapasiteye sahiptir.

 

Gazze’deki ateşkese baktığımızda da benzer bir tablo görülür. 10 Ekim’de Şarm el-Şeyh’te imzalanan ateşkes anlaşmasına rağmen İsrail, Trump’ın öne sürdüğü şartları yerine getirmemiştir. Rehinelerin serbest bırakılmasına rağmen bölgeye hâlâ yeterli gıda ve tıbbi yardım ulaştırılamamaktadır. Ateşkes ilan edilmesine rağmen 250 civarında sivil yaşamını yitirmiştir.

 

Afrika’daki örnekler de aynı şekilde tutarsızdır. Trump, Sudan’da barışı sağladığını öne sürse de ülkede savaş yeniden alevlenmiştir. Somali’de de durum benzer şekilde çatışmanın eşiğindedir. Özetle, Trump herhangi bir konunun fikrî altyapısını oluşturmak yerine, “barışı sağladım” diyerek gösteri amaçlı, kısa vadeli hamleler yapmaktadır. Bu tür girişimler genellikle büyük törenlerle, diğer devlet başkanlarının da katılımıyla sunulmakta; ancak gerçekte bu barışlar yüzeysel ve geçicidir.

 

Amerika, küresel hegemon güç olarak geçmişte en azından bazı değerler manzumesi üzerinden hareket eder, adil ve hakkaniyetli bir barış sağlamaya çalışırdı. Günümüzde ise bu anlayış tamamen kaybolmuş durumdadır. ABD artık adalet fikriyle değil, güçlünün yanında yer alma anlayışıyla hareket ediyor. Trump’ın “barış” getirdiğini iddia ettiği bölgelerde esas amaç, o bölgelerdeki nadir elementleri, petrol ve doğal gaz kaynaklarını sömürmektir.

 

Örneğin, Trump Nijerya’da “Müslümanların Hristiyanları öldürdüğünü” iddia etmiş, ancak gerçek bunun tam tersidir. ABD’nin ve İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği Boko Haram örgütü bölgede Müslüman halkı katletmektedir. Buna rağmen Trump, “barış getirme” bahanesiyle bölgeye müdahil olmak istemektedir. Oysa Nijerya, dünya petrol rezervlerinde sekizinci sırada yer alan bir ülkedir ve Trump’ın asıl hedefi bu kaynakları kontrol altına almaktır.

 

Venezuela örneğinde de benzer bir durum vardır. Trump yönetimi, bu ülkenin uyuşturucu kaçakçılığı ve göç organizasyonlarıyla ABD’yi istikrarsızlaştırdığını iddia etmektedir. Ancak asıl hedef, Venezuela’nın zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarını ele geçirmektir. Amerika’nın şu anki kamu borcu yaklaşık 40 trilyon dolar civarındadır; gayrisafi millî hasılası ise yalnızca 26–27 trilyon dolardır. Bu borcun ödenmesi neredeyse imkânsızdır. Trump da bir yandan gümrük vergilerini yükselterek, diğer yandan doğal kaynakları zengin ancak jeopolitik olarak zayıf ülkelere “barış getirme” bahanesiyle müdahale ederek bu borcu azaltmayı ve tarihe “Amerikan ekonomisini kurtaran lider” olarak geçmeyi amaçlamaktadır.

 

Tüm bunların yanında, Trump’ın hedeflerinden biri de “Nobel Barış Ödülü” kazanmaktır. Barack Obama’nın herhangi bir somut başarı elde etmeden bu ödülü almış olması, Trump’ı da benzer bir şekilde kendini ön plana çıkarma yönünde motive etmiştir. Ancak Trump, bu amaca ulaşmak için gösterdiği çabalarda da yüzeysellikten öteye geçememiştir.

 

Sonuç olarak, Trump son derece pragmatik bir liderdir. Sorunların özünü anlamaktan uzak, kalıcı çözüm üretme niyetinde olmayan, yalnızca kendi imajını güçlendirmeye çalışan bir siyaset tarzına sahiptir. Amerika artık geçmişteki kadar güçlü bir devlet değildir; hegemon gücünü gün geçtikçe yitirmekte, Trump döneminde ise inandırıcılığını da kaybetmektedir.

 

Oysa Türkiye, arabulucu bir güç olarak dünyada önemli bir role sahiptir. Türkiye, adaletin ve hakkaniyetin yanında yer alır, gerektiğinde kendi kaynaklarını da kullanarak barışa katkı sunar. Bu bakımdan, Trump’ın sağladığını iddia ettiği barışların hiçbirinin kalıcı olması mümkün değildir. Bunlar göstermelik girişimlerdir ve kısa sürede şartların eski hâline dönmesi son derece muhtemeldir.

 

Hüsamettin İnaç

 

Turan Əlizadə

At vero eos et accusamus et iusto odio digni goikussimos ducimus qui to bonfo blanditiis praese. Ntium voluum deleniti atque.

Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)
Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)